Tena Koutou Katoa! [1]
Size, “Te reo” olarak da bilinen Maori dilinde “merhaba!” diyerek başlıyorum yazıma. 1870’lerden itibaren, 20. yüzyılın büyük bir kısmında yasaklı olmuş olan, fakat bu gün “Sadece yaşatılmıyor; büyüyor, gelişiyor” olarak anılan dil…
Herhalde herkes en az bir kez Yeni Zelanda’nın katıldığı maçlardan önce yapılan “Maori Haka” dansını televizyondan da olsa izlemiştir. Son yıllarda Maori dili ve dansına olan ilgi o kadar büyük bir yükseliş içerisinde ki, örneğin, Yeni Zelanda başbakanı Jacinda Ardern kendi kızının Maori dilini öğrenerek büyüyeceğini söylüyor, dünya siyasi liderleri ve İngiltere Sussex düşesi Meghan Markle Yeni Zelanda’ya gittiklerinde Maorice konuşuyorlar, İngiltere başbakanı Buckingham Sarayında Milletler Topluluğuna seslenirken konuşmasına bir Maori atasözü ile başlıyor. Son olarak, Ocak 2020’de Macron hükümetini protesto eden Fransız hukukçular mahkemenin dışında Maori Haka dansı yaptılar. Peki, Te reo Maori’nin yeniden bu kadar popüler bir dil haline gelmesinin öyküsü nedir?
Maoriler kimdir?
Maoriler, Yeni Zelanda’nın yerli Polinezya halkıdır. Yeni Zelanda’ya 1320 ve 1350 arasında çeşitli waka (kano) seferlerinde gelen Doğu Polinezyası’ndan yerleşimcileridirler. Yüzyıllar boyunca tecrit edilmiş bu yerleşimciler, dil, mitoloji, zanaat ve gösteri sanatları ile diğer doğu Polinezya kültürlerinden bağımsız olarak evrimleşen kendi farklı kültürlerini geliştirdiler.
Avrupa’lıların 17. yüzyıldan başlayarak Yeni Zelanda’ya gelişinden önce Maori’nin yazılı bir dili yoktu. “Whakapapa”[2] gibi önemli bilgiler ezberlenip nesiller boyunca sözlü olarak aktarıldı. Maoriler harita kavramını biliyordu ve 1815’te misyonerler ile etkileşime girildiğinde, Avrupa haritalarına eşit olan kağıtlarına (iwi sınırları) doğru haritalar çizebiliyorlardı. Misyonerler Maori’nin geleneksel olarak kum veya diğer doğal malzemeler üzerine haritalar çizdiğini tahmin ettiler.
Avrupalıların Yeni Zelanda’ya yerleşmesi Maorilerin yaşam tarzında muazzam değişiklikler getirdi. Maori halkı yavaş yavaş batı toplumunun ve kültürünün birçok yönünü benimsedi. En başta, Maori ve Avrupalılar arasındaki ilişkiler büyük ölçüde dostane idi. 1840’ta Waitangi Antlaşması’nın imzalanmasıyla iki kültür bir arada yaşamanın zeminini oluşturdular. Ancak, Avrupalıların anlaşmanın dışına çıkmaları ve Maorilere ait olan toprakların Avrupalılara satılması üzerine artan gerilimler 1860’larda çatışmaya ve büyük arazi müsaderelerine yol açtı. Sosyal kargaşa ve ortaya çıkan hastalık salgınları, dramatik bir şekilde düşen Maori nüfusu için yıkıcı bir hal aldı.
Avrupalı’ların Yeni Zelanda’ya yayılması sonrası Maori dilinin yıkımı
Avrupalıların Yeni Zelanda’da yayılmaları, Maori dili için de yıkım demekti. Arazi kaybı birçok Maori insanını geleneksel geçim yaşam tarzlarını sürdürme araçlarından ve tarım yaparak yeni para ekonomisine katılma olasılığından mahrum etti. Eğitim politikasında kasıtlı olarak Maorilerin Avrupalılara hizmet etmelerini sağlamak amacıyla, akademik beceriler değil işçi olarak çalışmalarına yarayacak pratik bilgilerin verilmesine odaklanıldı, çünkü politikacılar Maori halkının daha iyi bir şeye uygun olmadığını kararlaştırdılar.
1867 Yerli Okul Yasası (Native School Act), İngilizce’nin okullarda eğitim aracı olması gerektiğine karar verdi ve 1903’ten itibaren Maori dili hem sınıflardan hem de oyun alanlarından yasaklandı. Acı olan; bu kararın sadece Avrupalı parlemento üyeleri tarafından değil, aynı zamanda birçok Maori parlemento üyesi tarafından da desteklenmesiydi. Okullarda Maori konuşan çocuklar cezalandırıldılar. Maori çocukları hiç anlamadıkları bir dil olan İngilizceye zorlandıklarında, şaşkın, korkutucu bir deneyim içine daldılar. Bu çocuklar ebeveyn olduklarında, kendi çocuklarının da aynı acıları çekmelerini istemediler ve okula başlamadan önce çocuklarına sadece İngilizce konuşmaya başladılar.
Eski parlamento üyesi ve kendisi de Maori olan Dover Samuels kendisinin çocukluk dönemi olan 1960’ların başında dahi okullarda Maori konuşan çocukların bağlanıp kamçılandıklarını söylüyor ve şöyle devam ediyor;
“Ebeveynlerimiz öğretmenlerin tanrı olduklarını ve yaptıkları her şeyin doğru olduğunu düşünüyorlardı. Biz kötü olanlardık ve sırtımıza kamçı yemeyi hak ediyorduk. Aslında sadece dilimizi konuştuğumuz için cezalandırılıyorduk.”
1890’ların başında Maori dilinde ulusal ve uluslararası haberler yayınlayan pek çok gazete varken ve Maori bölgesinde konuşulan dominant dil Maorice iken ilerleyen yıllarda bu tablo değişmeye başladı. 1858 senesinde yapılan nüfus sayımında bölgedeki Maori sayısı 56,049 iken, 1896’da nüfus göç nedeniyle 42,113’e düştü. 1900’lü yılların ilk 70 senesinde Maori dili konuşan insan sayısı günden güne erimeye başladı. Artık anne-babalar çocuklarına neredeyse hiç Maorice konuşmuyorlardı. 1990’a gelindiğinde, 435,619 nüfuslu olan ve %75’den fazlasının şehirlerde yaşadığı Maori halkının çoğu yaşlılardan oluşan sadece %20’si kendi dillerini konuşabiliyordu. Ancak, 20. yüzyılın başlarında, Maori nüfusu yeniden toparlanmaya başladı ve Yeni Zelanda toplumunun daha geniş bir kesimindeki konumlarını artırmak ve sosyal adalete ulaşmak için çaba sarf edildi.
Egemenlik ve sosyal adaleti temelinde daha fazla dil hakkı taleplerinin yükselmesi
1970’lerden itibaren egemenlik ve sosyal adaletsizliklerin düzeltilmesi çağrısına paralel olarak, kentlerde yaşayan Maori kökenli aydınlar anadillerinin kaybedilmesi üzerine endişe duyduklarını ifade etmeye ve Nga Tamatoa ve Te Reo Māori Derneklerinin başını çektiği örgütler kamu oyu oluşturmaya başladılar. 1972’de 30.000 imzacı tarafından Maori Dil Dilekçesi imzalanıp parlementoya gönderildi. Böylece, Maori dili için gün ışığı doğdu. 1987 senesinde Maori dili Yeni Zelanda’nın İngilizce ile birlikte ikinci resmi dili olarak parlemento kararıyla kabul edildi. 1993’de 30’dan fazla Maorice radyo programı yapılmaya başladı. 1998’de ise hükümet Maori televizyon kanalı ve Maori dil girişimleri için 15 milyon dolarlık bir fon ayırdığını açıkladı. Yeni Zelanda okullarında Maori kültürünü ve dilini öğreten okul öncesi kohanga reo (“dil yuvaları”) başladı. Maori dil ve kültürü eğitimi orta eğitime kadar uzadı. Dilin canlanması için Yeni Zelanda devleti pek çok insiyatif ve eğitim politikası geliştiriyor. Örneğin, anaokuluna giden çocukların Maori dilini ve kültürünü iyi bilen yaşlılarla bir araya getirilip oyun ortamının yaratılması gibi.
Maori’nin güncel durumu – Gelişen bir dil
2018 nüfus sayımında, Yeni Zelanda’da Maori olarak tanımlanan ve ulusal nüfusun yüzde 16.5’ini oluşturan 775.836 kişi vardı. Ayrıca, Avustralya’da 140.000’den fazla Maori yaşıyor. Maori dili halen tüm Maoriü nüfusunun yaklaşık beşte biri kadar konuşulmakta ve toplam Yeni Zelanda nüfusunun yüzde 3’ünü temsil ediyor. Maoriler, Yeni Zelanda kültürünün ve toplumunun tüm alanlarında aktif ve medya, politika ve spor gibi alanlarda bağımsız temsiliyetleri var. Bir dilin prestijini ve konuşan kişi sayısını arttırmanın en önemli koşullarından biri zaten o dili konuşanların ülke siyaset, ekonomi, eğitim ve sanat hayatında önemli bir yere sahip olmaları ve dillerine sahip çıkmaları.
Auckland Üniversitesi eğitim okulunda dil uzmanı John McCaffery, Maori dilinin başarılı olduğunu ve çarpıcı bir dönüş yaptığını belirtiyor ve şöyle söylüyor; “Özellikle son üç yılda (2016’dan bu yana) büyük bir değişim oldu, Māori ana akım haline geldi. Gördüğümüz, dilin statüsünün ve prestijinin dramatik bir şekilde arttığının açık bir göstergesidir. Çocuklar ve gençler bu dili öğrenmeye büyük ilgi duyuyorlar”.
Maori dilini öğrenmeye büyük merak gösteren sadece Maoriler değil. Maori olmayan çok sayıda çocuk ve yetişkin de bu dili öğrenmek için talep gösteriyor. Çünkü, artık Yeni Zelanda iş ve kültür dünyasında Maorice bilmenin bir ayrıcalığı var. Elbette, profesyonel dünyada da bunun bir karşılığı var. Büyük şirketler Maoricenin artan grafiğinin karşısınd kolları sıvadılar. Örneğin, Google, web sitesinin bir Maori sürümünü başlattı. Maorice yer adlarının haritalar içerisinde doğru yer alması için, Vodaphone işbirliği ile Google Maps (Google Harita) içinde Maori yer adlarının doğru telafuzu sağlandı. Disney, çocuklar arasında çok popüler olan Polinezya filmi Moana’nın Maori bir sürümünü yayınladı. Maori Languageori Dil Komisyonu genel müdürü Ngahiwi Apanui’e göre, iş dünyasındaki büyük şirketler Maori dili konuşucuları ve kabile gruplarıyla daha güçlü ilişkiler kurmak istiyorlar.
Artık, tamamıyla Maori dilinde olan ve sadece İngilizce alt yazılarla yayın yapan Maori TV var, çok sayıda bilgisayar programlama dili Maorice de yapılıyor. Tüm devlet dairelerinde, hastanelerde ve çoğu kamusal alanda artık iki dilli ve ilk iki dilli çocuk oyun alanı Rotorua’da 2018’de açıldı. Yeni Zelanda devleti 2018’de bir hedef koydu; 2040’a kadar Maorice’yi akıcı olarak konuşabilen kişi sayısını 1 milyon’a çıkartmak.
Bugün Yeni Zelanda’nın ikinci resmi dili olan Maori anadil dersleri tıklım tıklım dolu, ülkenin başbakanı bu kültürün bir parçası olmak için çaba harcıyor ve kızına Maorice’de aşk anlamına gelen “Aroha” göbek ismini veriyor. Maorice şarkılar pop müzik listelerinin en üstünde yer alıyor, hatta gençlerin sevgilisi olan Justin Timberlake’i bile geçiyor. Bu her halkın kendi dili için isteyeceği, talep edeceği bir şey, değil mi? Maori dili uzmanları, dilin daha önce hiç bu kadar yaygın olarak kullanılmadığını, normalleştirilmediğini veya saygı görmediğini söylüyor. Diyorlar ki; Maorice konuşanların dövülüp cezalandırıldığı karanlık günler artık çoktan çok uzaklarda kaldı.
[1] Maori: Üç yada daha fazla kişiyi selamlarken kullanılan merhaba anlamındaki kelime
[2] Whakapapa veya şecere (soy bilimi), Maori kültüründe temel bir prensiptir. Whakapapa’larını okuyan bir kişi, Maori kimliğini ilan eder, kendisini daha geniş bir bağlama yerleştirir ve kendisini kara ve kabile gruplarına ve bunların manalarına bağlar.